16 Eylül 2008 Salı

“Mesleğinize aşık olun”

Milliyet Kobi - Sektörel - “Mesleğinize aşık olun”


İsmail Karacan, küçük yaşta çıraklık yaparak iş dünyasını tanımaya başlayan ve basamakları tam anlamıyla birer birer çıkarak kendi işinin patronu olan işadamlarından biri... Karacan, Bursa’da, 13 yaşında, bir erkek giyim mağazasında çıraklık yaparak iş hayatına adım atmış. Neredeyse tüm kademelerde görev alıp pek çok kez başarılı ve örnek personel seçilmiş. Kendi işini kurmak isteyen Karacan, o dönemi ‘Ne yapabilirim, diye düşündüm. Aklıma kravat geldi. Aslında çocukluğumdan beri kravata ilgi duyardım. Bağlama şekilleri, desenler ilgimi çekerdi. Çok düşünmedim ve hemen kararımı verdim. Kravata yatırım yapıp kendi işimi kuracaktım” diye anlatıyor.

20 YTL BORÇLA YOLA ÇIKTI

Karacan, 2000 yılında 20 YTL borç bulup tanıdığı bir işadamının kapısını çalmış. “Daha önce çalıştığım şirketten tanıdığım Musevi asıllı firma sahibi Yiğit Emon ile İstanbul’da görüştüm. Kendisinden bana kravat vermesini istedim. ‘Satıp ödeyeceğim’ dedim. ‘Dürüst, azimlisin’ dedi ve kabul etti” diyor Karacan. Böylece ayda yaklaşık 400 hazır kravat satın alıp Bursa’daki butiklere satarak sektöre giriyor. Satış rakamı gün geçtikçe artıyor. Yılda 8 bin 700 adet rakamına ulaşınca da üretim için gün saymaya başlıyor. Önce kumaş alıp atölyelere fason diktiriyor ardından talep artınca şirketi Kolleksiyon Kravat’ta üretim için düğmeye basıyor. Karacan, “Kolleksiyon Kravat, Türkiye’de çok kısa bir sürede ürün kalitesi, sürekli yenilenen çeşidi ve erkek modasını yakından takip eden çizgisi ile kendini kanıtladı. Ülkemizin önde gelen markalarının koleksiyonlarını hazırlıyoruz. Kumaşlarımızı yurt dışından ithal ediyor, yıllık 1 milyon adet üretim yapıyoruz” diyor.

HEDEF İLK ÜÇ

İGS, Fabrika, Altınyıldız, Abbate, Men, Bruno Ferrini, YKM, İmza, İntermod, Cesar’s ve Salvatini için koleksiyon hazırladıklarını, kendi markaları Parezza, Zagi ve Kolleksiyon ile sektörde yer aldıklarını belirten Karacan, şöyle devam ediyor; “Papyon, kol düğmesi ve abiye yelek takımı da üretiyoruz. Tunus, Ürdün, Yunanistan, İsrail, Hollanda’ya ihracat yapıyoruz. 2006 ciromuz 800 bin dolar. 2007’de ciromuzu 1 milyon 200 bin dolara çıkarmayı hedefliyoruz. Şirketimiz, çok kısa bir süre içerisinde Türkiye’de ilk 5 firma içinde yer almayı başardı. Bu grafik, işimizi ne kadar iyi ve severek yaptığımızı gösteriyor. Firma olarak hedefimiz ilk 3’e girebilmek.”

SİYAH TAKIM ELBİSE, BEYAZ GÖMLEK ÜRETECEK

Türkiye’de kravat modası nasıl desem...

Türkiye’de Türkiye’de klasik ürünler tercih ediliyor. Yurt dışında kravat modasına baktığınızda frapan renkler, büyük motifli desenler görüyorsunuz. Ancak ülkemizde bu tarz, pek geçerli değil. Diyagonel, küçük motifli desenler ve düz renklerde kravatlar kullanılıyor.

Yola kravat ile çıktınız. Yurt içinde ve dışında modayı izliyor ve etkili oluyorsunuz. Peki hedefleriniz neler?

Önümüzdeki yıl için yeni projelerimiz var. 2007‘de ‘Fit’ markası ile sektörde boy göstereceğiz. Bu marka ile siyah takım elbise ve beyaz gömlek üreteceğiz. Tarzımız, vücuda oturan, dar kesim olarak tasarlandı. 2007’de satış başlayacak. Hali hazırda müşteri portföyümüz de hazır.

TÜM ÇALIŞANLAR KADIN

Üretimde karşı karşıya kaldığınız sorunlar neler?

Atölyemizde 22, evlerinde üretim sürecine katılan 75 kadın ile çalışıyoruz. Tüm çalışanlarımız kadın. Karşılaştığımız en büyük sorun ise kalifiye elaman olmayışı. Her çalışanımıza kravatın nasıl dikildiğini, en ince ayrıntılarına kadar öğretiyoruz. Evde çalışan kadınların görevi dikim. El dikişi en makbulü ve kalite bakımından çok değerli. Biz, yüzde yüz el dikişi yapıyoruz.

Sizin başladığınız yerden bugün geçen girişimcilere önerileriniz var mı?

Önerim mesleklerine aşık olmaları. Doğru personel seçimi, ekip ruhu, sabır, cesaret, inanç, güler yüz, insan sevgisi başarıyı da beraberinde getiriyor.

HABER: Yeliz Küçük - www.insankaynaklari.com

Max Payne - In Theaters Oct 17

Max Payne - In Theaters Oct 17

Yazılım uzmanları hangi oyunları oynar? / Sektörel / Milliyet İnternet

Yazılım uzmanları hangi oyunları oynar? / Sektörel / Milliyet İnternet

Arama motorları e-posta’ya kafa tutmaya başladı... / Sektörel / Milliyet İnternet

Arama motorları e-posta’ya kafa tutmaya başladı... / Sektörel / Milliyet İnternet

10 Eylül 2008 Çarşamba

5 Eylül 2008 Cuma

İşte bu keşif kolaylaştırıyor yaşamı..

.......20 li yaşlara kadar iyilikle kötülüğün ülkesi, kalın
sınır çizgileriyle ayrılıyor birbirinden. Sıkı
dostları ve düşmanları oluyor insanın. Onları ölesiye
seviyor ya da ölesiye nefret ediyor onlardan.

30 larında yalanı hakikatten ayırt etmeye başlıyor.
İyi sandıklarının hıyanetiyle tanışıyor, sırtında dost
işi hançer darbeleriyle; ve en kötü zannettiği
şefkatle imdadına yetişiveriyor.

Zaman kanatlanıp da 40 ına yaklaştığında
insan, iyiyi kötüden ayıran hudut çizgilerini birbirine
karıştırıyor. İyilere nakşolmuş kötüyü ve kötülerin
içindeki iyiliği de keşfediyor ademoğlu. Anlıyor ki,
iyi insan/kötü insan yok; insanın içinde iyilik ve
kötülük var, kötüyle iyi panzehiri değil birbirinin;
kankardeşi.
İyilerle kötüler çekiştirmiyor ipi. İyilik ve
kötülükten örülmüş ibrişimin kendisi.


Bunu anlayınca şaşmıyorsun nefretin birden şehvete
dönüşmesine; acı girdaplarının içinde hazzın
raksetmesine.
Tevazuyla gurur, haysiyetsizlikle onur el ele
yürüyor.
İnsan, şuuraltındaki isyankarla sahtekarı, günahkarla
tövbekarı birarada farkediyor.
Benim, hükmeden ve boyun eğen, zulmeden ve acı çeken.
Bunca şiddet kadar onca merhamet de benim eserim.
Minneti nefrete, korkuyu cesarete, zaferi hezimete
bulayan benim.
Kundak bezime tıpatıp benziyor kefenim,
hayatım muhteşem ve sefil, mağrur ve rezil, hayasız
ve asil.
Ben, hem örs hem çekicim.

İşte bu keşif kolaylaştırıyor yaşamı..
Anlıyorsun ki toplumlar gibi insanlar dakanlı iç
savaşlarına borçlu ilerlemesini..

O zaman , iyileri kötülerden ayırmak gibi nafile bir
uğraşı bırakıp -başta kendin olmak üzere- insanların
içindeki iyiliğin peşine düşüyorsun; kıymet bilmeyi ve
-yine başta kendin olmak üzere- herkesi hoş görmeyi
öğreniyorsun.

Tükendikçe pahalanıyor zaman; günler azaldıkça
uzuyor. Saçların gibi, seyreldikçe değerleniyor dostların.
Günahları ve zaaflarıyla da övünüyor insanlar;
sevapları ve zaferleri kadar.

Önemli değil kaç kez yenildiğin; önemli olan, kaç
yenilgiden sonra yeniden doğrulabildiğin.

Bu paramparça ruhlardan, çelişkili duygulardan,
çatışmanın açtığı yaralardan mucizevi bir ahenk
çıkıyor ortaya

ki olgunluk diyorlar adına.....


NOT: Can Dündar'ın "Nereye" adlı kitabından alınmıştır. Tüm edebiyat severlere bilindik konulara bilinmedik yaklaşımlarla değinen bu akıcı ve güzel eseri tavsiye ediyoruz.....